Bir Emeğin Sessiz Mimarı: Şükrü Samsunlu’nun Ardından

 

Bazı insanlar vardır… Öyle sessiz, öyle derinden iz bırakırlar ki… Gittiklerinde geride yalnızca bir boşluk değil, onulmaz bir eksiklik kalır. İşte bugün biz de böyle bir insanı, Şükrü Samsunlu’yu yad ediyoruz.

Şükrü Samsunlu, kamera arkasında duran ama bütün bir hikâyeyi çerçeveleyen isimlerdendi. O, ekranda gördüğünüz görüntülerin görünmeyen mimarıydı. Giresun’un bir dağ köyünden çıkıp büyük şehirlerin televizyon stüdyolarına uzanan bir yaşam… Ama o, hangi şehirde, hangi kanalda çalışırsa çalışsın; her zaman bir şeyin peşindeydi: özgürce üretmek.

Birlikte çalıştığımız yıllarda en çok söylediği cümlelerden biriydi:

“Burada televizyonculuğu yaşıyorum. Her yönüyle. Yaptığım her şeye ruhumu katabiliyorum.”

Ve gerçekten de öyleydi. Şükrü, sadece bir yönetmen değildi; bir fikir adamıydı, bir dosttu, bir arkadaştı. Biz kameranın önünde konuşurken o, kameranın arkasında her detayı düşünürdü. Dekor, ışık, ses, açı, estetik… Ama en önemlisi “anlam.” Anlamı yakalamadan tuşa basmazdı.

Gezi direnişinde gecesini gündüze katan bir heyecanlı ruhtu.

Onunla son olarak TV10 ekranlarında çalıştık. Biz ekranda konu anlatırken, o sessizce arka planda o yayının daha iyi olması için çırpınıyordu. Sabahlara kadar montaj yaptığı günler olurdu. Sorumluluğunda olmayan lakin ihtiyacımız olan her işe katkısını sunardı. Yorgun ama mutlu… Çünkü yaptığı işin bir anlamı vardı onun için. Ticaret değil, mücadeleydi.

Şükrü Samsunlu ille canlı yayın aracından…

Ve belki de en acısı…
Bir sabah, yine işinin başında, dekorları tamir edip, sesleri kontrol edip çalışma mekanında geçirdiği kalp kriziyle aramızdan ayrıldı. Yalnızdı ama yaptığı işin tam ortasındaydı. Mesleğinin başında, hayatın tam içinde… Kader onu sevdiği yerde aldı bizden.

TV10’nun sonraki günlerde maruz kaldığı haksızlıkları görmedi. Ekranımıza çöken uğursuzlupa şahit olamdı.

Şükrü’nün ardından stüdyolar daha sessiz, ekranlar daha solgun kaldı.
Çünkü o yalnızca teknik bir adam değildi.
O, bu işin vicdanıydı.
Emekti.
Samimiyetti.
Ve belki en çok da: gönüldü.

Bize bıraktığı en büyük miras, işine duyduğu sevgi, birlikte çalışmaya olan inancı ve üretmenin coşkusuydu. Bugün, onun adını anarken sadece bir meslektaşı değil, bir ağabeyimizi, bir yol arkadaşımızı, bir güzel insanı anıyoruz.

Alevi toplumuna bakıp “Bu kadar lüks tartışmalarınız var, değerinizin farkında değilsiniz” derdi. O söz şimdi daha da anlamlı geliyor kulağımıza. Belki de gerçekten, birbirimize söyleyemediğimiz tüm sözleri Şükrü’nün yokluğunda daha çok duyar olduk.

Zaman geçtikçe isimler unutulur, yüzler silikleşir.
Ama bazı insanlar vardır ki, ardında bıraktıklarıyla hep yaşar.
İşte Şükrü Samsunlu, o isimlerden biri.
Sessiz bir iz bırakıp giden ama asla silinmeyen…

Bugün burada onun anısına bir söz söyleyebiliyorsak, bu onun geride bıraktığı ışık sayesindedir.
Işığın bol olsun Samsunlu.
Senin gibi insanlar için “rahmet” kelimesi eksik kalır. Sevmezdin. Biz sana minnetle, sevgiyle, özlemle veda ediyoruz.

Unutmayacağız.

Ali Yolunun Kantarma’daki Çınarı: Abuzer Dede

Bugün biraz Kantarma’ya uzanacağız. Kantarma, Alevi inancının kadim ocaklarından biri olan Sinemilli Ocağı‘nın merkez köyü olarak bilinir. Burası sadece bir yerleşim yeri değil,...

Barışla Diren, Irkçılığı Yen, Korkuya Teslim Olma!

Düne kadar Kürtlerin hakları konusunda ağzını açmamış, tek kelime etmemiş insanlar; bugün, Kürdistan İşçi Partisi’nin attığı adımı “Kürtlerin haklarından taviz vermek” olarak adlandırabiliyorlar....

Mansur darındayız! | Alevi Gazetesi

“Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir…!” (Hallac-ı Mansur)“IŞİD çeteleri Şengal’e girdi” haberi, beraberinde katliam, göz yaşı ve acı getirdi....